11 Mayıs 2010 Salı

25 Şubat 2010 Perşembe

Mengücekliler Erzincan Kemah Tarihi

Mengücekliler ya da Mengüçlü beyliği, Malazgirt Savaşı'ndan sonra Anadolu'da Erzincan, Kemah, Divriği yörelerinde kurulmuş Türk beyliklerinden birisidir. Bölge itibariyle Gürcüler ve Rumlarla çatışmalara giren beylik bu muharebelerde genellikle başarı kazanmıştır.
Mengüçlü Beyliği'nin kurucusu Malazgirt Savaşı'na katılan komutanlardan Mengücek Gazi'dir. Mengücekliler Beyliği'nin 1080 yılında kurulduğu kabul edilmektedir. Ibn Bibî Mengücek Gazi'yi Anadolu Selçuklu Devleti'nin kurucusu Kutalmışoğlu Süleyman Şah'ın beyleri arasında sayar. Mengücek Gazi Oğuzlar'ın Kayı, Bayat, Karaevli veya Alkaevli boylarından birine mensuptur.
Mengücek Gazi, Anadolu'nun Türklerce fethi sırasında Erzincan, Kemah, Divriği ve Karahisar'ı zaptetmişti. Mengücek Gazi'nin 1118 yılında bir çatışmada vefat etmesiyle yılında Mengücek Gazi'nin oğlu İshak Bey iktidara geldi. İshak Bey beyliğini korumak için Selçuklularla, Artuklular ve Danişmendliler beylikleriyle mücadele etti. Fakat Artuklu Belek tarafından mağlup edildi.
İshak Bey 1142'de ölünce beylik ikiye ayrıldı. Oğullarından Davud, Kemah ve Erzincan'da, Süleyman ise Divriği'de kendi beyliklerini ilan ettiler.Bunun ardından Erzincan kolu ve Divriği kolu olmak üzere ikiye bölündüler. Erzincan kolundaki hakimiyete 1228 yılında Erzincan'ı alan I. Alaeddin Keykubat son verdi. Divriği kolu ise 1252 yılında yitip gitti.
Mengücük Gazi ve çocuklarına ait türbelerin Kemahta bulunmasi, Mengücükler'in ilk başkentinin burası olduğunu gösteren bir delildir.

Mengücekli kültürü

Mengüceklüler'in başkenti Kemah idi. Ancak Davudşah, 1142'de Erzincan'ı başkent yapınca, Kemah önemini kaybetmeye başladı. Buna karşılık Erzincan ticaret, tarım ve sanayi açısından büyük gelişme göstermiştir.
Hükümdarların bilim, kültür ve medeniyeti himaye etmeleri sayesinde önemli bilim, edebiyat ve sanat adamları yetişmiştir.

Mengücekli sanatı

Mengücekliler sanatta da ilerlemiştirler. Divriği'de bulunan bazı eserleri zamanımıza kadar ulaşabilmiştir. 1180'de Şâhin-şâh Süleymân tarafından yaptırılan Divriği'deki Kale Câmii bu eserlerden birisidir.
Yine Divriğideki bir başka Ulu Câmii de Mengüceklerden Ahmed Şâh tarafından 1228-89 yılında inşâ ettirilmiştir. Bu câmiin kapıları sanat tarihi bakımından oldukça değerli kabul edilir. Ulu Câmii'n minberini ve hisarın kapılarından birini de Ahmed-şâh yaptırmıştır. Behrâm Şâh'ın kızı Turan Melek tarafından Ulu Camii'ye bitişik olarak yaptırılan Dârüşşifâ da önemli Mengücekli eserlerindendir.
Mengücüklüler'in Kemah ve Divriği'de olduğu gibi Erzincan'da da pek çok abide yaptırdığı gerçektir. Ancak depremler sebebiyle bunlar zamanımıza kadar ayakta kalmamıştır. Erzincan, tarih boyunca olduğu gibi Mengücüklüler ve Selçuklular döneminde de sık sık meydana gelen depremler sebebiyle harabeye dönmüştür.
Edebiyat ve tasavvuf alanında meşhur bir sima olan Siraceddin Ahmed, aynı zamanda iyi bir musikîşinastı. Eyyubi hükümdari Melik Eşref, şöhretini duyunca onu Şam'a davet edip dinlemiştir.


Kaynak:  http://ansiklopedika.org

4 Nisan 2009 Cumartesi

Kemaliye'nin Biyolojik Zenginliğine Genel Bir Bakış




Kemaliye’nin bulunduğu yer bundan 24 milyon yıl önce (Miyosen’de) denizin altındaydı. Doğu Anadolu’nun, Arap Kalkanı’nın sıkıştırması ile yukarıya doğru yükselmesi sonucunda, bu bölge de suyun dışına çıkmaya başladı ve 15 milyon yıl önce bu bölgede kara göründü. Birkaç defa Tetis Denizi (Akdeniz’in atası), bugünkü Çukurova üzerinden bu bölgeye kadar uzandı ve geri çekildi. Sonuçta Kemaliye’yi çepeçevre saran Munzur Dağları, bir zamanların deniz tabanı olan çökellerin üst üste yığılması ve sıkışması ile, görkemli kalker yapılar olarak ortaya çıktı. Bu kalkerli yapıların, Fırat’ın önemli bir kolu olan Karasu'nun milyonlarca yıldan beri aşındırması ile, Kemaliye (Egin) Vadisi şekillendi. Dolayısıyla, Kemaliye, çevresi 1000 metreyi çok aşan, sert kara iklimi gösteren dağ stepleri, duruma göre Alpin ekolojik özellik göstermesine karşın, vadinin içi ve tabanı, en az yer yer Akdeniz İklimi gösteren oldukça ılıman bir ekolojik yapı göstermeye başladı. Buna bağlı olarak birçok bitki ve hayvan türü, düşük rakımdan yükseklere göre yerleşti ve çok zengin bir biyo çeşitlilik sergiledi.


Bu zenginlik üç önemli olay ile daha da kuvvetlendirildi. Bunlar, buzul ve buzul arası dönemlerdeki göçler ve insan eliyle tarım ve peyzajda kullanılan çeşitlendirmedir. Buzul dönemlerinde, kuzey ülkelerinden güneye doğru kaçan; buzul arası dönemlerde ise, güneyin sıcağından kaçarak kuzeye doğru göç eden bitki ve hayvanlar, Kemaliye Vadisine sığındı ve daha sonraki dönemlerde iklim değişse dahi, bu vadiden çıkma fırsatını bulamayarak burada kendine uygun yüksekliklerde mahsur kaldı. Bazen geldiği atalara benzerliğini korudu; bazen değişikliğe uğrayarak yeni türlere değişti. Sonuçta soğuk sever canlılar ile sıcak sever canlılar Kemaliye vadisinde buluştu ve bugüne kadar birlikte yaşadılar. Bu nedenle Kemaliye bu özelliği ile bilim dilinde “Refigium” yani sığınak” olarak, birçok canlıya konak görevi yapmaya başladı. Kemaliye’de yaygın olarak bulunan Kocayemiş, son zamanlarda yetiştirilen Trabzon Hurması, özünde Akdeniz İklimi’nin ana elamanlarından biridir. Ancak bu ağaçların bulunduğu yerlerde taşların arasındaki sulak yerlerde bulunan, yöre halkı tarafından yağmur böceği olarak adlandırılan bir semender çeşidi “Salamandra salamandra” ise kuzey ülkelerinden buzul dönemlerinde göç etmiş ve Türkiye’de ancak birkaç yerde sığıntı halinde kalmış önemli bir türdür. Birçok yörede soyu tükenmiş, dağ keçisi, kurt, tilki, yabani domuz, ayı, su samuru, vaşak, keklik, birçok yırtıcı kuş türü, dağ alabalığı bu zenginliklerin diğer bir parçasıdır. Her ne kadar son yıllarda ihmal nedeniyle birçok canlı türünün ırkı ortadan kalkmış ya da tehlikeye girecek kadar yoğunluklarında azalmış olmasına karşın, yine de Kemaliye bir müze özelliği göstermektedir. Her türlü meyvenin, özel olarak adı konmuş, her biri diğerinden belirgin özellikleriyle ayrılan onlarca çeşidi özenle bir araya toplanmıştır. Yani Kemaliye pek az yöre ile kıyaslanabilecek zenginlikte genetik bir müze “gen kaynağı” özelliği göstermektedir. Onlarca endemik (yani sadece Kemaliye’ye özgü) bitki ve hayvan türünün bulunması bilimsel olarak dikkatleri buraya çekmektedir. İleride yapılacak ayrıntılı bilimsel çalışmalar, Kemaliye’nin bu özelliğini çok daha çarpıcı olarak dünya kamuoyuna sunacaktır. Kemaliye ve yöresi biyolojik bir müze olarak tanıtılmalı, araştırmalı ve korunmalıdır.






Özgün Elsanatları

Kemaliye'de, atalarımızdan gelen ve herbiri tek tek ele alınarak incelenmeye değer olan el sanatları, emekleri geleceğe taşımayı sürdürmektedir. Bunlardan kısaca söz edecek olursak ;


- HALICILIK


Geleneksel motif ve renklere bağlı kalınarak, el uğraşında önemli bir dal olan halıcılık, çeyrek yüzyıl öncesine kadar ilçe ekonomisine büyük katkı sağlamıştır. Tarihsel bilgilere göre 1887 yılında iran'dan gelip, Eğin'e yerleşen göçmenlerin başlattığı, yerli halkın benimseyip geleneksel bir sanat olarak sürdürdüğü "Eğin halıcılığı" uzun yıllar Türkiye'de önemli bir yere sahip olmuştur.
Eğin halısını diğer halılardan ayıran en önemli özellik atkı ipliğinin mavi boyalı oluşudur. Bunun dışında kenar püskülleri aynen saç örgüsü gibidir. Diğer yerlerde dokunan halılar, dokunduktan sonra kesim ve traşlama yapılarak yıkandığı halde, Eğin halısına tezgahtan çıktıktan sonra herhangi bir işlem yapılmaz.
Eğin halısında, bir santimetre karede 36 ilmek (düğüm) vardır. Halının kalınlığı genelde 8 mm'dir. Dokumada 2.5 numara yün ipliği, atkısında ve çözgüsünde 20 numara pamuk ipliği kullanılır. Çözgüsü ve atkısı 15 kattır.
2002 yılında başlayarak, Kemaliye Kaymakamlığı tarafından Eğin halıcılığının tekrar canlandırılması için ilçe merkezi ve köylerde çalışmalar başlatılmıştır.


-KAPI TOKMAKLARI


Dış kapı kanatları üzerindeki döğme demir kapı tokmakları, işlevsel elemanlarının yanı sıra, zengin motif çeşitleri ile de dikkat çeker. Erkeklerin ve kadınların ayrı ayrı kullanımına ayrılmış, kalın ve ince sesler çıkaran tokmaklar, gelenekler doğrultusunda bezenmiş "Ayna" ların üzerinde yer alır. Kapı tokmaklarında iki tür ses verme elemanı vardır: Birincisi yabancı erkek misafirler için olanıdır ki, bu üstte bulunan kalın sesli kapı tokmağıdır, ikincisini ev halkı ve kadın misafirler kullanır. Bu tokmak altta bulunur ve ince ses verir. Böylece ev halkı hazırlıksız yakalanmamış olur; kapı tokmağının çıkardığı sese göre misafir karşılanır.
Günümüzde Kemaliye'de bir demirci ustası tarafından üretilen kapı tokmakları, süs eşyası ve hediyelik eşya olarak da kullanılır.>


 GAZENNE


Gazenne dokumacılığının kökeni, bu yörede çok eski dönemlere dayanır. Yapılan araştırmalardan, 1960'lı yıllara kadar Eğin'de, her iki evden birinde gazenne dokunduğu, halkın yüzde doksanına yakınının dokuma yaparak geçimini sağladığı anlaşılmıştır. Çevre il ve ilçelere satılan gazenneler, erkeklerde pijama, gömlek, kadınlarda entari, şalvar ve ayrıca sofra bezi olarak kullanılır. Gazenne'nin ham maddesi pamuk ipliğidir. Kemaliyeliler bu ipleri işleyip, çeşitli renklerde boyayarak kuyu çekme tezgahlarında dokumuşlar. Bugün en ünlü ve sağlam kumaşlardan kalite olarak farklı olmayan gazenne, Kemaliye'de kültürel bir değer olarak korunur.


 YEMENİ


Yemeniciliğin kökeni, Eğin'in en eski tarihlerine dek uzanır. Günümüzde "Eğin yemenisi" adı verilen ayakkabılar ve simli ayakkabılar, değerli sanat eserleri olarak evlerin en nadide yerlerinde sergilenir. Düğün, kına gecesi gibi eğlencelerde özenle giyilir. Eğin yemenisinin özelliği, tek tip olmasıdır. Kalıplarda sağ ve sol diye ayrım yapılmaz. Kadın yemeni kalıpları, zenneler 35-36, zerderger 37 ve uluorta 38 numara olarak üretilir. Erkek yemeni kalıpları, kaba rüzgar 44, rüzgar 42, ve orta 40 numara şeklinde isimlendirilir.


 AHŞAP İŞÇİLİĞİ


Kemaliye'de ahşap işçiliği ustalar tarafından yıllarca, yaşanılan mekanlarda uygulanmıştır. Evlerin ve dükkanların dış ve iç kısımlarında (özellikle tavan işlemeciliği, pencere, kepenk, yüklük, çiçeklik, lambalık gibi örneklerinde görüldüğü gibi) ahşap oymacılığın yanı sıra, günlük hayatta kullanılan eşyaların (masa, sandalye, dolap, ceviz ağacı, oda çiçekleri, sofra tahtası ve raf gibi) her birinde, nadide bir ahşap işçilik görülür.


 DİĞER ELSANATLARI


Demircilik sanatı içinde düşünülmesi gereken nalbantçılık, keçe üretimi denilen hallaçlık, ağaç oymacılığı gibi sanatlar günümüzde varlığını sürdürür ve Kemaliyeli için büyük önem taşır. "Dabakçılık" adı verilen deri işleme sanatı, ilçe ekonomisine şu an bir katkı sağlamasa da, bu güzel geleneksel el sanatının yaşatılması amacıyla, ferdi olarak sürdürülür.


Kaynak http://www.kemaliye.gov.tr

Kemaliye Yemekleri

TARHANA ÇORBASI
Tarhananın yapılışı: 4 ölçü ayrana l ölçü aşlık konarak devamlı karıştırmak suretiyle pişirilir. Tuzu konur, ağzı kapatılır, l gün bekletilir. Ertesi günü temiz bir bez üzerine parça parça konarak güneşte kurutulur.
Tarhana Çorbası: Bir miktar tarhana aşlık ile ıslatılır. Ayrı bir kapta arzu edilirse soğan kavrularak salça ilave edilir. Sonra yumuşamış tarhana ve aşlık daha önceden haşlanarak hazırlanmış nohut veya beyaz fasulye de ilave edilerek tuzu ve suyu da konarak ateşe oturtulur. Arzuya göre acı biber de konabilir daha leziz olur. Sık sık karıştırılarak dibinin tutması önlenir. Koyulaştıkça su ilave edilir ve koyu bir çorba yapılır. Üzerine kuru nane serpilir servis yapılır.




AŞLIK ÇORBASI
Malzemeler : 2 su bardağı aşlık, 5 su bardağı et suyu, l yemek kaşığı yağ, l yemek kaşığı salça, domates, kırmızı biber, yeşil sivri biber, küçük küçük doğranmış l avuç taze fasulye, l su bardağı börülce reyhan, tuz.
Yapılışı : Bütün bu malzemeler karıştırılır. (Yağ, salça, biber daha önceden öldürülerek sokaraç yapılır) 2 taşım kaynatılır, l saat demlenmeye bırakılır. Aşlıklar iyice açılana kadar tekrar pişirilir. Çorba kıvamında olunca indirilir, sıcak servis yapılır.




YOGURTLU ÇORBA
Malzemeler : Aşlık 500 gr. (4-5 bardak), 1-2 bardak fasulye veya no hut, l kilo yoğurt (daha da bol olabilir), l avuç toz nane, tuz.
Yapılışı : Aşlık ve fasule önceden iyice pişirilir. Demlenmeye bırakılır, so­ğutulur. Sonra içine nane ve tuz konmuş yoğurda katılır, karıştırılır. Çok koyu oldu ise yoğurt veya su ile inceltilir. Soğuk servis yapılır. Düğünlerin aranılan çorbalarındandır.


BÖRÜLCELİ ÇORBA
Malzeme : Börülce, barbunya, reyhan, kıyma, taze fasulye, mercimek, yağ, salça, tuz.
Yapılışı : Salça yağda ezilir. Fasulye küçük küçük doğranır. Diğer malzemeler su konularak iyice pişirilir. Sonra reyhan ufalanır sıcak servis yapılır.


KUZU İÇİ
Karaciğer incecik kıyılıp, tuzlanarak yağda kavrulur. Kuru soğan doğranır yağda öldürülür. Domates veya salça da ilave edilerek öldürülür. Ciğer ilave edilir. İki ölçü su, l ölçü bulgur koyarak pilav yapılır. İçine reyhan ve ciğer de konarak pilavı yapılır.




BUMBAR
Hayvanın bumbarı denilen kalın bağırsağı alınarak ters çevrilir. Temizlenir. Tuz ve soğanla ovulur, sonra da sabunlu suyla iyice yıkanır. Tekrar çevrilir. (Yağlı kısmı içine gelecek şekilde) bir ucu bağlanır. Ağzından hazırlanmış iç doldurulur ve tekrar ağzı bağlanır. Geniş bir tencereye konur. Pişecek kadar su konur, suyunu çekince kendi yağında her iki tarafı kızartılır. Arzu eden suyunu çektirmez sulu olarak da yer. Birer karış uzunluğunda kesilerek sıcak servis yapılır.
İç : Bulgur kuru soğan '(ince doğranmış) reyhan, tuz, baharat salça karıştırılarak çiğ olarak hazırlanır.




DOLDURMA KABURGA
İç Malzemesi : Yanm kilo pirinç veya bulgur, iki adet kuru soğan, l avuç reyhan, tuz maydanoz, karabiber, hepsi birden çiğ olarak karıştırılır. Etin içine doldurulur. Üzeri şiş ile birkaç yerinden delinerek içinin pişmesi sağlanır.
Yapılışı : Koyunun boş yeri alınır. (Yağlı yeri tercih edilir) arası açılır. İçine hazırlanmış içten konur. Etrafı iğne iplik ile dikilir. Pişecek kadar su konur. Pişirilir, suyunu çektikten sona iki yana çevrilerek kızartılır. Sonra servis tabağına alınarak iplikleri kesilir. Temizlenir, kesilerek uygun şekil de servis yapılır. Arzu eden etini içine diderek öyle de yiyebilir.




PIT PIT
Et suyu ile bulgurun ufağı birlikte pişirilir. Koyu bir kıvama gelince ateşten indirilir. Tabaklara konur üzerine tereyağı gezdirilir.
Malzeme : Yarım kilo bulgur, 4-5 bardak su veya et suyu karışımı, biraz tuz, 125 gr. tereyağı.




KENGER YEMEĞİ
Malzeme : l dizi kenger, 250 gr. kavurma, l yemek kaşığı salça, 1-2 yemek kaşığı yağ, l su bardağı haşlanmış barbunya, 1-2 baş kuru soğan, tuz, su.
İlkbaharda çıkan taze kengerler toplanarak iplere dizilir. Dikenleri temizlenir. Kurutulmuş kenger kaynar suda 1-2 saat kadar bekletilerek iyice yumuşatılır. Siyah yerleri ve dikenleri temizlenir. Bol soğuk suda yıkanır. Kavurması daha önceden haşlanmış barbunyası ve kengeri de ilave edilerek biraz da su konarak pişirilir.
Kenger Kavurması
Kengerler taze iken toplanır ve temizlenir. İyice haşlanır, diğer tarafta bol soğan yağda öldürülür, içine 2-3 tane yumurta kırılır. Haşlanmış kengerler de içine konarak pişirilir.




ERİŞTE ÇORBASI
Bir miktar tuzlu su kaynatılır, eriştesi atılır. Kırmızı biber, salça, kavrulmuş kıyma, maydanoz hepsi birden ilave edilerek kaynatılır. (Ayrı bir tencerede) Haşlanan erişte soğuk sudan geçirilerek süzülür. Kaynamakta olan karışıma ilave edilir.
Eriştenin Yapılışı :
Un, yumurta ve tuzla su hepsi birlikte iyice yoğrulur. Ele yapışmayacak hale gelince, hatta biraz da sertçe bir hamur yapılır. Yarım saat dinlendirilir. Bol un serpilerek açılır. Baklava hamuru gibi olana kadar yalnız her inceltilişte bol un serpilir, yoksa yapışır. 4'e 5'e katlanarak ince ince kesilir. Temiz bir bez üzerinde arada bir karıştırmak sureti ile


BU SAYFA ALİ YALÇIN'DAN ALINMIŞTIR

7 Ekim 2008 Salı

Kemaliye History

Kemaliye (formerly Eğin) (Armenian: Ակն, Latinized Armenian Ağn) is a town and one of the 9 districts of Erzincan Province in the Eastern Anatolia region of Turkey. The town was re-named Kemaliye after the foundation of the Republic of Turkey, in honor of Mustafa Kemal Pasha, although former name of Eğin is still known and used locally and sometimes even beyond. It has a population of a little less than 10,000 people. She was part of Elazığ Province until 1926 and Malatya Province between 1926-1938.
Kemaliye is famous for its historical houses which have a unique architecture. The town also has one of the best views commanding the river Euphrates along its route, the river crossing right through the urban zone. Kemaliye is one of the most suitable and favored rafting routes on the river. Its honey is also famous.
Situated in a region defined by steep lines along the gorges of Euphrates, the industrial development in Kemaliye is rather modest and the agricultural land scarce. Exports of forestry products partially compensate for these, as well as the rising resources of recent years provided by tourism. Many of the old houses in Kemaliye have been restored along original features, and the town starts to attract an increasing number of visitors, either through the land route or through the river whose section around Kemaliye is popular among rafting fans. Hand-made production of a number of crafts products, made especially in iron, also remains vivacious.
Bay window of a Kemaliye house

Bay window of a Kemaliye house
Kemaliye has traditionally been a cradle of outside immigration, especially to İstanbul, creating organic ties to Turkey's former capital where certain crafts and trades, such as the meat industry, were reserved, sometimes by means of imperial decrees, for natives of Erzincan Province since centuries. The trend continues today, although thanks to improving general awareness of the town's natural and architectural attractions, assisted by the presence of sizable and active communities of natives abroad, there is an increasing movement of visitors towards Kemaliye as well.
The city of Eğin was founded by Armenians who had migrated there from Iran. In 1896, the city was evenly divided between Armenians and Muslims (Turks and Kurds). The city was recognized for its wealth.


2 Ekim 2008 Perşembe

Kemaliye'de Evler ve Kapılar

Osmanlı, dönemindeki adıyla Eğin; çağlar boyunca Anadolu topraklarına egemen olmak için savaşan devletler arasında doğal sınır oluşturan Fırat Nehri'nin yukarı bölümünde, Karasu Kolu kıyısında konumlanmış bir küçük ilçedir. Bölgede çoğu zaman yalçın kayalıklar arasında sessizce akan Karasu'nun az da olsa genişleyen vadisine ilişmiş; ama asıl varlık nedeni dağın eteğinden çıkarak nehre ulaşan Kadıgölü su kaynağı da yerini almış. Yazılı kaynaklara göre Kemaliye'nin tarihi 11. yüzyıla kadar uzanıyor.Bölgenin tarıma elverişsiz arazi yapısı ve ana ticaret aksına uzak konumu, Kemaliye halkının sosyo-ekonomik ve kültürel yazgısı üzerinde önemli rol oynamış. İlk olarak Çelebi Sultan Mehmet zamanında Osmanlı egemenliğine giren Eğin özellikle Yavuz Sultan Selim zamanında çok önemsenmiştir. Yavuz Sultan Selim, sosyal ve kültürel önlemler almış, Kafkasya'dan gelen aileleri Eğin'e yerleştirerek, geçimlerini sağlamaları için İstanbul'da et satışını yönetmek üzere bir ferman vermiştir. Fermanda "Eğin ve 19 pare köyüne..." deyimi bulunmaktadır. Daha sonraları IV. Murad döneminde odun ve kömür kethüdalığı da Eğin'e verilmiştir. Eğinliler’in büyük şehirlerde genellikle kasap ve kömürcü olmalarının temelinde bu konunun önemli bir yeri vardır. Eğin, XIX. yüzyılın ilk yarısında Harput'a ve 1878'de Mamuret-ül-Aziz (Elazığ) vilayetine bağlanmıştır. Daha sonra Malatya'ya bağlanan Eğin'in adı 1922 yılında TBMM icra vekilleri tarafından Kemaliye olarak değiştirilmiş, 11 Mayıs 1938'de ise Erzincan'a bağlanmıştır.






Kemaliye XIX. yüzyıl sonlarındaki mimari dokusunu günümüze aktarabilmiş az sayıdaki yerleşimlerden biridir. Eğimli vadinin setlendirilmesi ile oluşan yerleşim dokusu, nehirden itibaren bağ ve bahçelerle yükselmeye başlar; çarşı, cami, kilise, kamu binaları, eğitim yapıları ve evlerden oluşan çevre ile devam eder; vadinin bir duvar gibi dikleştiği çizgide yapılanma ve yeşil doku son bulur. Yerleşim bugün özellikle geleneksel konut dokusu ile kimlik kazanıyor.


Dut, ceviz, çınar, kavak ağaçlarının oluşturduğu yoğun yeşil doku içinde yer alan bu evler, doğal çevre ile mimari arasındaki uyumun en güzel örneklerini sergiliyor. Araziyi ekonomik kullanma, sert kara iklimi gibi etkenler kübik, masif yapı biçimini; yatayda yayılan tek katlı plan yerine, düşeyde yükselen üç, dört hatta beş katlı plan düzenini zorunlu kılmıştır. Eğimli araziye yaslanan evlerde, her kat kendi seviyesinde sokak veya bahçeye açılarak -üst üste olmasına karşın- dış çevre ile doğrudan ilişki kurabilir. Sosyal ve etnik farklılık gözetilmeksizin her evde yazlık ve kışlık oturma odaları “Divanhane (sofanın oturma bölümü)”, konuklar için “Selamlık ve Kahve Ocağı”, “Tandır” yeri -mevsimlik yiyeceklerin hazırlandığı büyük mutfak-, günlük mutfak, kiler, soğuk depo, hela, ahır ve samanlık gibi mekanlar yer alır. Varlıklı kişilerin evlerindeki farklılık ise bu mekanların sayısı, katlara dağılımı ve boyutlarında gözlenir. Evin, “Direkli Oda” denilen selamlık odaları ayrı giriş ve servis mekanları ile evin diğer bölümünden ayrılmıştır. Eğin evlerinde tüm oturma mekanları manzaraya, yani Fırat'a bakar. Eğimli arazide set set oluşmuş yapılanma, evlerin birbirlerinin manzarasını kapatmasını önler. Bu manzaraya bakan doğu yönünde, evin diğer cephelerine oranla çok sayıda pencere, vitraylı tepe pencereleri, her katta daha ileriye taşan cumbalar yer alır. Ayrıca, oturma mekanları arasındaki hiyerarşiyi bile bu cephedeki çıkma düzeniyle kavramak olasıdır.


Yaz boyunca oturulan ortak mekan “Divanhane”, cephede dışarıya en fazla çıkma yapar, bunu selamlık ve odalar izler. Aynı cephede simetrik biçimlenme de dikkati çeker. Düşey, prizmatik, masif kütlenin yapım sisteminde taş ve ahşap malzeme kullanılmıştır. "Hımış" adı verilen arası kerpiç dolgulu ahşap dikmelerin üzeri düşey olarak son derece nitelikli çam tahtaları ile kaplıdır. Ahşap kaplamaların etekleri fisto biçiminde iç ve dışbükey eğriler veya yalın oyma motiflerle bitirilmiştir. Bu ahşap kaplı cephedeki düşey dikdörtgen pencerelerin, ahşap kapaklarındaki dövme demir açma kapama ve sabitleştirme elemanları motiflerle bezelidir. İki yana veya üç yöne açılan kapaklar kapandığında odalar yalnızca tepe pencerelerinden ışık alır. Ahşap cephe yüzeyini üstte saçak, yöreye özgü adıyla "Süvüng" sınırlar. Yatay ve düşey ahşap elemanlardan oluşan saçak, aynı zamanda bir balkon korkuluğudur. Çünkü evin "Rıhtım" adı verilen deretaşı kaplı düz damı, diğer adıyla "Yetme", üzerinde gezilen bir üretim alanıdır. Pestil, tarhana, dut, elma, reyhan evin bu en üst kısmında kurutulur. Ayrıca aynı katta depolama ve yazın oturma işlevli kapalı mekanlar da bulunur; buraya "Kaçak" denir. Eğin evlerinde dikkate değer bir cephe elemanı da kapılar ve kapı tokmaklarıdır. Bu dövme demir tokmaklarda iki eleman bulunur: Birincisi, erkeklerin kullanımı içindir ve vurulduğunda kalın ve tok ses verir, ince ses vereni ise kadınlar kullanır. Anadolu'nun farklı geleneksel konut bölgelerinin kesişimindeki konumuyla Eğin Evleri, mimarisinde yerel kültürel öğeleri barındıran; ancak plan örgütlenmesi, kütle düzeni ve yapısal özellikleri ile Osmanlı Dönemi'nin geliştirdiği kentsel konut geleneğinin özgün örnekleri arasında yer alır.


Kaynak: floor.com.tr'dan alıntı



Galeri