Kemaliye’nin bulunduğu yer bundan 24 milyon yıl önce (Miyosen’de) denizin altındaydı. Doğu Anadolu’nun, Arap Kalkanı’nın sıkıştırması ile yukarıya doğru yükselmesi sonucunda, bu bölge de suyun dışına çıkmaya başladı ve 15 milyon yıl önce bu bölgede kara göründü. Birkaç defa Tetis Denizi (Akdeniz’in atası), bugünkü Çukurova üzerinden bu bölgeye kadar uzandı ve geri çekildi. Sonuçta Kemaliye’yi çepeçevre saran Munzur Dağları, bir zamanların deniz tabanı olan çökellerin üst üste yığılması ve sıkışması ile, görkemli kalker yapılar olarak ortaya çıktı. Bu kalkerli yapıların, Fırat’ın önemli bir kolu olan Karasu'nun milyonlarca yıldan beri aşındırması ile, Kemaliye (Egin) Vadisi şekillendi. Dolayısıyla, Kemaliye, çevresi 1000 metreyi çok aşan, sert kara iklimi gösteren dağ stepleri, duruma göre Alpin ekolojik özellik göstermesine karşın, vadinin içi ve tabanı, en az yer yer Akdeniz İklimi gösteren oldukça ılıman bir ekolojik yapı göstermeye başladı. Buna bağlı olarak birçok bitki ve hayvan türü, düşük rakımdan yükseklere göre yerleşti ve çok zengin bir biyo çeşitlilik sergiledi.
Bu zenginlik üç önemli olay ile daha da kuvvetlendirildi. Bunlar, buzul ve buzul arası dönemlerdeki göçler ve insan eliyle tarım ve peyzajda kullanılan çeşitlendirmedir. Buzul dönemlerinde, kuzey ülkelerinden güneye doğru kaçan; buzul arası dönemlerde ise, güneyin sıcağından kaçarak kuzeye doğru göç eden bitki ve hayvanlar, Kemaliye Vadisine sığındı ve daha sonraki dönemlerde iklim değişse dahi, bu vadiden çıkma fırsatını bulamayarak burada kendine uygun yüksekliklerde mahsur kaldı. Bazen geldiği atalara benzerliğini korudu; bazen değişikliğe uğrayarak yeni türlere değişti. Sonuçta soğuk sever canlılar ile sıcak sever canlılar Kemaliye vadisinde buluştu ve bugüne kadar birlikte yaşadılar. Bu nedenle Kemaliye bu özelliği ile bilim dilinde “Refigium” yani sığınak” olarak, birçok canlıya konak görevi yapmaya başladı. Kemaliye’de yaygın olarak bulunan Kocayemiş, son zamanlarda yetiştirilen Trabzon Hurması, özünde Akdeniz İklimi’nin ana elamanlarından biridir. Ancak bu ağaçların bulunduğu yerlerde taşların arasındaki sulak yerlerde bulunan, yöre halkı tarafından yağmur böceği olarak adlandırılan bir semender çeşidi “Salamandra salamandra” ise kuzey ülkelerinden buzul dönemlerinde göç etmiş ve Türkiye’de ancak birkaç yerde sığıntı halinde kalmış önemli bir türdür. Birçok yörede soyu tükenmiş, dağ keçisi, kurt, tilki, yabani domuz, ayı, su samuru, vaşak, keklik, birçok yırtıcı kuş türü, dağ alabalığı bu zenginliklerin diğer bir parçasıdır. Her ne kadar son yıllarda ihmal nedeniyle birçok canlı türünün ırkı ortadan kalkmış ya da tehlikeye girecek kadar yoğunluklarında azalmış olmasına karşın, yine de Kemaliye bir müze özelliği göstermektedir. Her türlü meyvenin, özel olarak adı konmuş, her biri diğerinden belirgin özellikleriyle ayrılan onlarca çeşidi özenle bir araya toplanmıştır. Yani Kemaliye pek az yöre ile kıyaslanabilecek zenginlikte genetik bir müze “gen kaynağı” özelliği göstermektedir. Onlarca endemik (yani sadece Kemaliye’ye özgü) bitki ve hayvan türünün bulunması bilimsel olarak dikkatleri buraya çekmektedir. İleride yapılacak ayrıntılı bilimsel çalışmalar, Kemaliye’nin bu özelliğini çok daha çarpıcı olarak dünya kamuoyuna sunacaktır. Kemaliye ve yöresi biyolojik bir müze olarak tanıtılmalı, araştırmalı ve korunmalıdır.
Kaynak : http://www.dogaokulu.net